AEK Başkan Yardımcısı Niko Kulis İstanbul’da bir ay kadar önce yapılan Galatasaray-AEK karşılaşması öncesinde "AEK, manevi ve kültürel doğum yerinde olacak. Çünkü AEK ve taraftarları Konstantinopolis-İstanbul bağlarıyla, İstanbul'un kültürel mirasıyla hep gurur duydu," diyordu. Geçtiğimiz hafta sonu ise milli maçlar için verilen aradan yararlanan Galatasaray Atina’da iade-i ziyaretteydi. Atina Olimpiyat Stadı’nı dolduran sayıları kırk bini aşkın AEK taraftarı, dev ekrandan kulüp tarihindeki başarılardan ve ilk Galatasaray maçından görüntülerle birlikte, AEK yöneticilerinin futbol tarihimizin önemli taşlarından Lefter Küçükandonyadis’in adadaki evine yaptıkları ziyaretten, evin duvarındaki Hakan Şükür formasından, Büyükada iskelesinden, meydandaki kahvede attıkları tavladan, höpürdettikleri kahveden görüntüler izledi maç öncesinde.
80. kuruluş yıldönümü kutlamalarında en önemli etkinliklerin başında gelen Galatasaray maçları ve İstanbul’a gösterdikleri bu ayrıcalıklı ilgi bizim dikkatimizi de AEK kulübünün fırtınalı tarihine çekti ister istemez.
Bu noktada karşımıza kulübün temellerinin atıldığı Pera Club çıktı. Pera Club, bir futbol takımı olarak 1914’de Kalyoncukulluk mahallesinde Şark-ı Karip Bankası müdür yardımcısı Kosta Vasilyadis ve arkadaşları tarafından kurulmuştu. Sonraki yıllarda Rum burjuvazisinin parasal desteğiyle büyük bir gelişme kaydeden Pera Club, 1920’lerde en güçlü dönemini yaşadı ve İstanbul Pazar Ligi’nde diğer takımların korkulu rüyası oldu. Musevi Maccabi, Rum Elis ve Struglers, İtalyan Stella, Ermeni İttihat ve sonradan lige katılan Üsküdar takımı karşısında yüksek bir performans gösterdi. Pera’nın özellikle Union Club (bugünkü Fenerbahçe Stadı) ve Taksim Stadı’nda (bugünkü Taksim Gezisi) oynadığı maçlar büyük ilgi görüyordu. 1922 sonunda Osmanlı Devleti’ni temsilen Avrupa turnesine çıkan Pera Club dönemin spor teşkilatı olan İdman Cemiyetleri İttifakı’nın FİFA nezdinde yaptığı bir başvuru üzerine deyim yerindeyse aforoz edilmiş ve maç yapamaz hale gelmişti. O sırada mübadele gündeme gelince gurbette kalıp dağılmaktan başka çare bulamayan futbolcularının en gözde olanları önemli Fransız takımlarına transfer olmuş, kalanlar Union Sportif Hellenique kulübüne geçmiş, kulüp yöneticileri ise Türkiye’ye dönmemeyi tercih etmişlerdi.
1924 yılında Atina’da eski Pera Club’lü göçmenler tarafından kuruldu AEK. Kulüp adının açılımı ise: "Athletiki Enosis Konstantinoupolios", yani İstanbul Atletik Birliği. Daha sonra Venizelos hükümetinde bakanlık da yapacak olan gazeteci Kostas Spanoudis kulübün ilk başkanı olurken, Nikos Elepoulos ikinci başkan, Tagaris, Karotsieros, Yeremiadis, Dimopoulos ve daha sonra başkan olarak da göreceğimiz İonas ilk yönetim kurulu üyeleri oldular. Selanik’e göç eden Pera Club’lular ise PAOK’u yani “Podosferikos Athletikos Omilos Konstantinoupolios” ya da İstanbul Futbol ve Atletizm Birliği’ni kurarken, İstanbul’da kalan Pera Club üyelerine, Muzakis, Kanakis ve David Yafe’ye de Beyoğluspor’u oluşturmak kalacaktı. Beyoğluspor hikâyesini meraklı okurlarımız için başka bir yazıda sürdürmek ise boynumuzun borcu oldu artık.
AEK kulübünün simgesi olarak seçilen çift başlı Bizans kartalı ve Beyoğluspor’da olduğu gibi sarı-siyah seçilen kulüp renkleri ise, bugün de ısrarla vurgulandığı üzere, kulübün saha içindeki başarıları kadar kökenleriyle de gurur duyduğunun göstergeleriydi.
1929 yılında başbakan Venizelos Nea Filadelfia semtinde bir stadyumun inşa edilebilmesi için gerekli izni verdi. Nea Fialdelfia adı, semti Anadolu’nun eski Filadelfia’sından, bugünkü adıyla Manisa’nın Alaşehir’inden gelenlerin kurduğunu göstermesi açısından ilginç. Üç yıl sonra, 1931–1932 futbol sezonunda AEK Aris’i finalde 5–3 yenerek ilk lig şampiyonluğunu elde etti. Pera Club’de yıllarca top koşturan tecrübeli futbolcu Kostas Negrepontis kulübün ilk yıldızıydı. Uzun yıllar boyunca AEK formasını ıslattıktan sonra getirildiği teknik direktörlük görevini sürdürürken, takımının ‘38-‘39 ve ‘39-‘40 sezonlarında ilk kez üst üste şampiyon olmasını sağlayarak büyük bir başarıya imza attı. Ancak takımın gösterdiği bu harikulade yükseliş II. Dünya Savaşı yüzünden kesildi.
Savaş sonrasında dış transferlerle toparlanan AEK, seksen yıllık tarihinde ulusal düzeyde 27 başarı elde etti: 11 şampiyonluk, 13 Kupa şampiyonluğu, 2 kez Yunanistan Süper Kupası şampiyonluğu ve bir Lig Kupası. Uluslararası alanda en büyük başarısı ise 1976–77 sezonunda UEFA yarı finallerine kadar çıkması olmuş. Günümüzde kulüp resmi sponsorları arasında ΣΟΥΛΤΑΝΟΓΛΟΥ’nun, öyle yazılınca okuyamıyorsanız Soultanoglou National Transport, hatta daha da okunur şekliyle Sultanoğlu Nakliyat adlı Atina’lı bir firmanın olması ise kulüp destekçilerinin de köklerine bağlılıklarını göstermesi açısından ayrıca dikkate değer.
AEK’nın yakın tarihine, genç Başkan Demis “Temistoklis” Nikolaidis ve meşhur başkan yardımcısı Niko Kulis’in açıklamalarıyla ilginç yaşamöykülerine nasıl olsa kolayca ulaşabileceğinizi düşündüğümüzden biz mikrofonumuzu daha az tanınmış bir kulüp çalışanına, ellili yaşlarının baharını süren, Beyoğlu doğumlu malzemeci Kostas “Koço” Karidopulos’a çevirmeyi tercih ettik:
“Hamalbaşı Sokak’ta doğmuşum, sonra büyüyünce Cihangir’e, Sormagir Sokağa geçtik ailece. İstanbul’da bir aşkım vardı onun için askere ufak gittim. 17 yaşında gönüllü olarak askere yazıldım, İskenderun’da iki sene bahriye olarak yaptım askerliğimi. İstanbul’da Beyoğluspor’da oynamıştım, sonra Kurtuluş’ta da koşuyorduk. Asıl işim ise çinicilikti. Amerika’daki amcamın yanına gidecektim bir ara, ama kısmet Atina’yaymış, buraya geldim. Sonra arkadaşlarım da geldi. Tekrar dönecektim İstanbul’a ama burada bir kıza aşık olunca kalıp evlendim, iki çocuğum oldu. Otuz dört yıldır buradayım, bu takımda da beni sevdiler, mecburen kaldım, malzemecilik yapıyorum.
— AEK adındaki İstanbul yüzünden tepki alıyor mu? Size burada “Türk” diyorlar mı örneğin?
— İstanbul’da insanlar nasıl memleketlerini anarsa, burada da öyle. Dedelerimizden kalma bir şey bu. Kıskanıyorlar bile bizi burada İstanbullu olduğumuz için. Aynı takım Selanik’te de var, PAOK takımı. Biz böyle iki başlıyız, birimizi kestiniz mi, yeniden çıkar. Onun için bizi yenemiyor hiç kimse. Amblem de İstanbul amblemi, Patrikhane’de de bu amblem var. Eskiden burada bize Türk derlerdi ama şimdi alıştılar artık. Eşim Atinalı, Türkçe bilmez ama çocuklarım öğrendiler, onlar dört dil konuşur zaten.
— İstanbul’a geliyor musun hiç?
— Ölsem bile kalbim hep Türkiye’de kalacak. Maç için geldik ya geçen ay, otuz dört sene sonra ilk gelişimdi Türkiye’ye o. Ama gezemedim hiç, yağmur yağıyordu. İşimiz de çoktu, takımın çamaşırları falan, Yeşilköy’e gidebildim yalnızca. Ama şimdi bir fırsatını bulup geleceğim.
— Eski arkadaşlarınla haberleşebiliyor musun peki?
— İstanbullu arkadaşlarımın çoğu burada zaten, görüşüyoruz. Bir arkadaşım vardı: Engin Tunç, kan kardeşim. Amerika’ya gitti, onu çok özledim. Çok görmek isterdim onu, Cihangir’de beraber büyüdük. Telefonunu kaybettim şimdi, onu bulmak istiyorum. Bu Kıbrıs meselesinden sonra ayrı düştük. O Amerika’da, ben Atina’da. Çok özledim o çocuğu. Gazetelere yazın bunu, seni arıyor deyin, Amerika’da mısın, değil misin?
— AEK’nın 80. yıl kutlamaları içinde en önemli faaliyetlerden biri Galatasaray’la yaptığı maçlar gibi gözüküyor.
— Evet. Bir de geçen hafta Olympiakos’la oynadık bu statta, bu da ikinci maçımız. Hükümet yeni tahsis etti bu stadı bize. Daha saha hazır değil yani aslında, kusura bakmayın.
— Son olarak ne söylemek istersin?
—Yarın bayram, bayramımız mübarek olsun. Biz hepimiz kardeşiz. Büyük kafalar böyle demiyor ama sanatkârların, zanaatkârların, ufak insanların içinde düşmanlık olmaz, Türkiye’ye çok selamlarımı söyleyin.”
Gözleri dolan Kosta’ya telefonlarımızı verdik, onu adresini almayı da ihmal etmedik. Beki devre arasında, belki de sezon sonunda gelecekmiş. Biz de onu gezdireceğiz; Hamalbaşı senin, İstiklal, Sormagir benim, eskiyi yâd edeceğiz. Hele kolumuza kan kardeşimiz Engin Tunç da girerse, değmeyin keyfimize…
80. kuruluş yıldönümü kutlamalarında en önemli etkinliklerin başında gelen Galatasaray maçları ve İstanbul’a gösterdikleri bu ayrıcalıklı ilgi bizim dikkatimizi de AEK kulübünün fırtınalı tarihine çekti ister istemez.
Bu noktada karşımıza kulübün temellerinin atıldığı Pera Club çıktı. Pera Club, bir futbol takımı olarak 1914’de Kalyoncukulluk mahallesinde Şark-ı Karip Bankası müdür yardımcısı Kosta Vasilyadis ve arkadaşları tarafından kurulmuştu. Sonraki yıllarda Rum burjuvazisinin parasal desteğiyle büyük bir gelişme kaydeden Pera Club, 1920’lerde en güçlü dönemini yaşadı ve İstanbul Pazar Ligi’nde diğer takımların korkulu rüyası oldu. Musevi Maccabi, Rum Elis ve Struglers, İtalyan Stella, Ermeni İttihat ve sonradan lige katılan Üsküdar takımı karşısında yüksek bir performans gösterdi. Pera’nın özellikle Union Club (bugünkü Fenerbahçe Stadı) ve Taksim Stadı’nda (bugünkü Taksim Gezisi) oynadığı maçlar büyük ilgi görüyordu. 1922 sonunda Osmanlı Devleti’ni temsilen Avrupa turnesine çıkan Pera Club dönemin spor teşkilatı olan İdman Cemiyetleri İttifakı’nın FİFA nezdinde yaptığı bir başvuru üzerine deyim yerindeyse aforoz edilmiş ve maç yapamaz hale gelmişti. O sırada mübadele gündeme gelince gurbette kalıp dağılmaktan başka çare bulamayan futbolcularının en gözde olanları önemli Fransız takımlarına transfer olmuş, kalanlar Union Sportif Hellenique kulübüne geçmiş, kulüp yöneticileri ise Türkiye’ye dönmemeyi tercih etmişlerdi.
1924 yılında Atina’da eski Pera Club’lü göçmenler tarafından kuruldu AEK. Kulüp adının açılımı ise: "Athletiki Enosis Konstantinoupolios", yani İstanbul Atletik Birliği. Daha sonra Venizelos hükümetinde bakanlık da yapacak olan gazeteci Kostas Spanoudis kulübün ilk başkanı olurken, Nikos Elepoulos ikinci başkan, Tagaris, Karotsieros, Yeremiadis, Dimopoulos ve daha sonra başkan olarak da göreceğimiz İonas ilk yönetim kurulu üyeleri oldular. Selanik’e göç eden Pera Club’lular ise PAOK’u yani “Podosferikos Athletikos Omilos Konstantinoupolios” ya da İstanbul Futbol ve Atletizm Birliği’ni kurarken, İstanbul’da kalan Pera Club üyelerine, Muzakis, Kanakis ve David Yafe’ye de Beyoğluspor’u oluşturmak kalacaktı. Beyoğluspor hikâyesini meraklı okurlarımız için başka bir yazıda sürdürmek ise boynumuzun borcu oldu artık.
AEK kulübünün simgesi olarak seçilen çift başlı Bizans kartalı ve Beyoğluspor’da olduğu gibi sarı-siyah seçilen kulüp renkleri ise, bugün de ısrarla vurgulandığı üzere, kulübün saha içindeki başarıları kadar kökenleriyle de gurur duyduğunun göstergeleriydi.
1929 yılında başbakan Venizelos Nea Filadelfia semtinde bir stadyumun inşa edilebilmesi için gerekli izni verdi. Nea Fialdelfia adı, semti Anadolu’nun eski Filadelfia’sından, bugünkü adıyla Manisa’nın Alaşehir’inden gelenlerin kurduğunu göstermesi açısından ilginç. Üç yıl sonra, 1931–1932 futbol sezonunda AEK Aris’i finalde 5–3 yenerek ilk lig şampiyonluğunu elde etti. Pera Club’de yıllarca top koşturan tecrübeli futbolcu Kostas Negrepontis kulübün ilk yıldızıydı. Uzun yıllar boyunca AEK formasını ıslattıktan sonra getirildiği teknik direktörlük görevini sürdürürken, takımının ‘38-‘39 ve ‘39-‘40 sezonlarında ilk kez üst üste şampiyon olmasını sağlayarak büyük bir başarıya imza attı. Ancak takımın gösterdiği bu harikulade yükseliş II. Dünya Savaşı yüzünden kesildi.
Savaş sonrasında dış transferlerle toparlanan AEK, seksen yıllık tarihinde ulusal düzeyde 27 başarı elde etti: 11 şampiyonluk, 13 Kupa şampiyonluğu, 2 kez Yunanistan Süper Kupası şampiyonluğu ve bir Lig Kupası. Uluslararası alanda en büyük başarısı ise 1976–77 sezonunda UEFA yarı finallerine kadar çıkması olmuş. Günümüzde kulüp resmi sponsorları arasında ΣΟΥΛΤΑΝΟΓΛΟΥ’nun, öyle yazılınca okuyamıyorsanız Soultanoglou National Transport, hatta daha da okunur şekliyle Sultanoğlu Nakliyat adlı Atina’lı bir firmanın olması ise kulüp destekçilerinin de köklerine bağlılıklarını göstermesi açısından ayrıca dikkate değer.
AEK’nın yakın tarihine, genç Başkan Demis “Temistoklis” Nikolaidis ve meşhur başkan yardımcısı Niko Kulis’in açıklamalarıyla ilginç yaşamöykülerine nasıl olsa kolayca ulaşabileceğinizi düşündüğümüzden biz mikrofonumuzu daha az tanınmış bir kulüp çalışanına, ellili yaşlarının baharını süren, Beyoğlu doğumlu malzemeci Kostas “Koço” Karidopulos’a çevirmeyi tercih ettik:
“Hamalbaşı Sokak’ta doğmuşum, sonra büyüyünce Cihangir’e, Sormagir Sokağa geçtik ailece. İstanbul’da bir aşkım vardı onun için askere ufak gittim. 17 yaşında gönüllü olarak askere yazıldım, İskenderun’da iki sene bahriye olarak yaptım askerliğimi. İstanbul’da Beyoğluspor’da oynamıştım, sonra Kurtuluş’ta da koşuyorduk. Asıl işim ise çinicilikti. Amerika’daki amcamın yanına gidecektim bir ara, ama kısmet Atina’yaymış, buraya geldim. Sonra arkadaşlarım da geldi. Tekrar dönecektim İstanbul’a ama burada bir kıza aşık olunca kalıp evlendim, iki çocuğum oldu. Otuz dört yıldır buradayım, bu takımda da beni sevdiler, mecburen kaldım, malzemecilik yapıyorum.
— AEK adındaki İstanbul yüzünden tepki alıyor mu? Size burada “Türk” diyorlar mı örneğin?
— İstanbul’da insanlar nasıl memleketlerini anarsa, burada da öyle. Dedelerimizden kalma bir şey bu. Kıskanıyorlar bile bizi burada İstanbullu olduğumuz için. Aynı takım Selanik’te de var, PAOK takımı. Biz böyle iki başlıyız, birimizi kestiniz mi, yeniden çıkar. Onun için bizi yenemiyor hiç kimse. Amblem de İstanbul amblemi, Patrikhane’de de bu amblem var. Eskiden burada bize Türk derlerdi ama şimdi alıştılar artık. Eşim Atinalı, Türkçe bilmez ama çocuklarım öğrendiler, onlar dört dil konuşur zaten.
— İstanbul’a geliyor musun hiç?
— Ölsem bile kalbim hep Türkiye’de kalacak. Maç için geldik ya geçen ay, otuz dört sene sonra ilk gelişimdi Türkiye’ye o. Ama gezemedim hiç, yağmur yağıyordu. İşimiz de çoktu, takımın çamaşırları falan, Yeşilköy’e gidebildim yalnızca. Ama şimdi bir fırsatını bulup geleceğim.
— Eski arkadaşlarınla haberleşebiliyor musun peki?
— İstanbullu arkadaşlarımın çoğu burada zaten, görüşüyoruz. Bir arkadaşım vardı: Engin Tunç, kan kardeşim. Amerika’ya gitti, onu çok özledim. Çok görmek isterdim onu, Cihangir’de beraber büyüdük. Telefonunu kaybettim şimdi, onu bulmak istiyorum. Bu Kıbrıs meselesinden sonra ayrı düştük. O Amerika’da, ben Atina’da. Çok özledim o çocuğu. Gazetelere yazın bunu, seni arıyor deyin, Amerika’da mısın, değil misin?
— AEK’nın 80. yıl kutlamaları içinde en önemli faaliyetlerden biri Galatasaray’la yaptığı maçlar gibi gözüküyor.
— Evet. Bir de geçen hafta Olympiakos’la oynadık bu statta, bu da ikinci maçımız. Hükümet yeni tahsis etti bu stadı bize. Daha saha hazır değil yani aslında, kusura bakmayın.
— Son olarak ne söylemek istersin?
—Yarın bayram, bayramımız mübarek olsun. Biz hepimiz kardeşiz. Büyük kafalar böyle demiyor ama sanatkârların, zanaatkârların, ufak insanların içinde düşmanlık olmaz, Türkiye’ye çok selamlarımı söyleyin.”
Gözleri dolan Kosta’ya telefonlarımızı verdik, onu adresini almayı da ihmal etmedik. Beki devre arasında, belki de sezon sonunda gelecekmiş. Biz de onu gezdireceğiz; Hamalbaşı senin, İstiklal, Sormagir benim, eskiyi yâd edeceğiz. Hele kolumuza kan kardeşimiz Engin Tunç da girerse, değmeyin keyfimize…
(Bu yazım 2004 yılında artık ne yazık ki var olmayan Beyoğlu Gazetesi'nde yayınlandı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder