29 Nisan 2008 Salı

Turkish Rocky!


89 yılıydı. Kempinski ala-u vala ile açılışa hazırlanıyor, memleket turizmi ise bitmez tükenmez terör-savaş krizlerinin ilklerinden birinin pençesinde kıvranıyordu. Bendeniz daha üç – beş yıllık çakı gibi taze rehber, hele de o şahane yılların sonuncularına yetişmişken, başka bir iş yapamayacak kadar zehirlenmiştim bile.

O sıralar çok modaydı ya hani, turizm okuyordum ben de… Kempinski çok süper maaş veriyor dedi okuldaki çocuklar, hep beraber iş başvurusu yaptık. “Müdür kontenjanında açılma olmasını beklerken commis de rang ol sen…” dedi daha 27 yaşındaki F&B manager Vedat Bey (Başaran !) gülerek. “İyi!..” dedim ben de ama ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok esasen... Benim derdim cebim boşalmadan kriz atlatmak.

Otelin açılmasına daha aylar var, o konjonktürde aslında açılacağına da pek ihtimal vermiyoruz hiç birimiz. Perde arkası katları dışında her yer toz toprak, çimento, moloz içinde. Bir sürü defter, dosya, kitap ve başka ıvır zıvır verdiler, sivil olarak sabah dokuz akşam beş arası akıllara ziyan şiddette ders yapıyoruz. Yok falanca sos, yok falanca kokteyl, yok kaplumbağa çorbası, yok falanca usul servis, onun kadehi, bunun çatalı...

Başlarda gerçekten pek önemsemiyorum ya, bize şarap anlatan beyefendinin adı o yüzden aklımda kalmamış herhalde. İnce bıyıklı, az saçlı, hep düzgün giyinen ve hiç ayık görmediğimiz bir beydi. Ben Brasserie adlı restoranda çalışacaktım, o ise Çırağan adlı restoranın şefi oldu kısa bir süre. Bilmem tanıyanınız var mıdır?

Velhasıl daha birçok şeyle ilk kez tanıştırırlarken bizi aylar boyunca, bu bey de şarap servisi dersinde “Adama ne şarap istediğini sorarken ukalalık etmeyin sakın.” diye tembihlemişti sıkı sıkıya. “İster balıkla kırmızı içer adam, ister beyaza buz atar ya da meyva suyu ekler…” O zaman gençliğin verdiği ekstra ukalalık da var tabii, bıyık altından güldük biz tıfıllar. Çok sonra hak verdim adama. Beyaz şaraba buz falan atmıyorum ama gene de garsonların aklını almaya ısrarla devam ediyorum, o beye de selam olsun ne diyeyim.

Ben de yüzotuz yaşıma geldim ya, şimdi heybeden çıkardıkça hikâye çıkarıyorum.

Annem rakıya iki yaprak maydanoz atar sadece (Antep adetiymiş diyor), ne su ne de buz; babam ise üç buz ve bardağın ağzına dek su ekler; Saadet ne su ne de buz ister, ben ise muhakkak duble doldurulmuş bir rakıya –ki bence bu kadehin beşte üçü ila üçte ikisi arasında bir yerlere denk gelir- boyuna göre iki ya da üç buz atarım, suya hiç tahammül edemem.

Sık sık birlikte içen dört kişinin basit alışkanlıklarını ancak altmışiki sözcükle mi özetleyebildik şimdi? O zaman hangimiz hadisenin adabından bihaberiz? Fena bozuluruz vallahi.

Hiç yorum yok:

YIP IftIharla sundu...Müsaitseniz gene bekleriz... ya da iGoogle'la yorulmadan görün güncellemeleri!



Add to Google