Çocukluk yılları tamamıyla bir muamma olan New York doğumlu Richard Bachman, gençliğinde bir süre sahil koruma hizmetlerinde çalıştıktan sonra yıllarca ticaret gemilerinde denizcilik yaptı. On beş yıl sonra denizci hayatını terk ederek eşi Claudia Inez’le New Hampshire kırlarında bir mandıra satın aldı. Oğullarını altı yaşında, son derece King’vari bir kazada kaybettikten sonra başka çocuk yapmadılar. Kronik uykusuzluktan mustarip Bachman, akşamları çiftlikte el ayak çekilince, Olivetti’sinin yanında her daim viski bardağıyla, hepsi birbirinden sürükleyici beş roman yazdı. Ta ki 1985 sonlarında şizonomi adında bir kanser türünün pençesinde ansızın hayata veda edene dek. Bachman ardında her biri bir kült haline gelmiş romanlarına tutkuyla bağlı bir hayran kitlesi ve kederli dul eşi Claudia Inez’i bıraktı. Ölümünden sonra romanlarının bazıları filme çekildi, eserlerinden televizyon dizileri yapıldı.
Bachman’ın ölümünden dokuz yıl sonra yeni bir eve taşınmaya karar veren Claudia Inez, toplanırken mukavva bir kutunun içinde çoğu elle yazılmış, onlarca tamamlanmamış öykü ve roman buldu. Buldukları arasında en kolay toparlanabilecek olan Düzenleyiciler başlıklı bir roman gibi görünüyordu. Bachman’ın editörü Charles Verrill, romanın yazarın ilk dönem eserlerindeki tarzda, ama onlardan daha iyi yazılmış olduğunu doğruladı. İki yıllık bir çalışma sonucunda roman Dutton yayınevi tarafından okurların beğenisine sunuldu ve çok tutuldu. Kutudaki diğer taslakların akıbeti ise henüz bilinmiyor.
Ölümünden bir yıl kadar önce, 1984 yılında Bachman’ın Thinner (Falcı, İnkılâp Kitabevi) romanının deneme baskısını okuyan Steve Brown adında bir kitapçı, kendi ifadesiyle “yazarın ya Stephen King’in ta kendisi ya da dünyanın en iyi taklitçisi olduğunu” düşündü. İçindeki tuhaf dürtüye ses vererek, telif belgelerinde bir ipucu bulabileceği ümidiyle Washington DC Meclis Kütüphanesi’nin yolunu tuttu. Bachman’ın menajerinin King’inkiyle aynı olması yalnızca tesadüf olamaz, dedi. İlk romanın kayıt tarihinin, kütüphane kayıtlarının yeniden yapılandırılmasından önce olduğu dikkatini çekti. Israr ederek arşivcinin bu kaydın dosyasını getirmesini sağladı. Gelen dosyanın bir kopyasını aldı ve derdini anlatan bir mektupla birlikte bir zarfa koyarak menajeri eliyle King’e yolladı. Mektubuna bir cevap geleceğini hiç ümit etmiyordu. İki hafta sonra çalıştığı kitapevinde adı anons edildiğinde irkildi. Merakla ahizeyi kaldırdı ve sese kulak verdi: “Steve Brown siz misiniz? Ben Steve King. Tamam, Bachman olduğumu biliyorsunuz. Ben de Bachman olduğumu biliyorum. Nasıl halledeceğiz bu meseleyi? Konuşalım.” Brown’ın gözleri karardı… Mektubunda ne çalıştığı kitapevinin adını, ne de kendisine ulaşılabilecek bir telefon numarası vermişti…
Bu öykünün geri kalanını Brown’un kaleminden okumak isteyenler, King’le bu ilk görüşmesini izleyen üç gece boyunca telefonda yaptığı röportajı toparladığı yazısını, Kingdom of Fear: The World of Stephen King kitabında bulabilirler. Tabii önce, 1996 yılında ikisi de eski sahaf olan editör-yayıncılar Chuck Miller ve Tim Underwood’un, Clive Barker’dan Harlan Ellison’a ve Robert Bloch’a dek birçok yazarın King hakkında denemelerini bir araya getirdikleri bu kitabı bulmak kaydıyla. Neyse ki modern yaşamın zaman zaman bizi modern olduğuna sevindiren nimetlerinden www.alibris.com diye bir şey var.
Ben ise hikâyenin geri kalanı için Stephen King’e kulak vermeyi tercih ediyorum: “… Bachman asla kısa süreli bir mahlas olarak yaratılmamıştı; uzun soluklu bir yaşamı olması gerekiyordu ve adım onunkiyle ilişkilendirilip açığa çıktığında şaşırdım ve kızdım… Daha iyisini yapabilirdim. Muhtemelen Richard Bachman’la ilgili olarak söyleyebileceğim en iyi şey gerçeğe dönüşmüş olması. Tamamen değil tabii… Bir de şu açıdan bakın: Bachman varlığımın vampir yanıydı, açığı çıktığında günışığı onu öldürdü...”
Stephen Edwin King ilk eserlerini verdiği yıllarda Amerikalı yayıncılar saygın bir yazarın yılda en fazla bir roman yayınlaması gerektiğini, okuyucun daha fazlasını kaldıramayacağını düşünüyorlardı. Her gün düzenli olarak tam beş bin kelime üreten King, yayıncısını her yıl ikinci bir eserini başka bir adla piyasaya sürmeye ikna etti. Bu mahlas onun için bir yandan daha karanlık, daha şiddetli, daha kanlı eserlerini diğerlerinden ayırmasına yarayacak bir maske işlevi görecek, diğer yandan bir yazarın eserlerini yeteneğin mi yoksa şansın mı sattırdığını anlamasına yardımcı olacaktı. Richard adını suç romanları yazarı Donald E. Westlake’in yıllarca kullandığı mahlas Richard Stark’tan ödünç almıştı. Bachman’ı ise 70’li yıllarda fırtına gibi esen Kanadalı rock grubu Bachman-Turner Overdrive’dan (You Ain’t Seen Nothing Yet vs.).
Bachman’ı öldürmesinden on bir yıl sonra gene Bachman adıyla Düzenleyiciler’i 1996 yılında yayınlayan King, aynı günlerde kendi adıyla Yaratık’ı da (İnkılâp Kitabevi, orj. Desperation) yayınlamıştı. King tutkunları her iki romanı da alıp yan yana koyduklarında ilginç bir şey fark ettiler. Kitapların kapakları aynı elden çıkmıştı. Üstelik kapakların, Düzenleyiciler’in geçtiği Poplar sokağının huzurlu ortamından başlayarak sokağın huzurunu bozan felaketler ile devam eden, daha sonra Yaratık’ın geçtiği Desperation adlı hayalet kasabasının kasvetli manzarasıyla ve leşçil hayvanlarla son bulan, Bosch’vari tek bir resmin ikiye bölünmesiyle oluşturulduğu açıkça görülüyordu…
Kitaplar arasındaki ortaklıklar kapakla da sınırlı kalmıyordu. Okurların karşısına Düzenleyiciler’in henüz ilk bölümlerinde Yaratık’da da varolan polis Entragian karakteri çıkıyor, birkaç bölüm sonra Düzenleyiciler’de olayların düğüm noktasında var olan karakterin başına Yaratık’ın Desperation kasabasında gelen tuhaf olaylardan bahsediliyordu. Romanların birinde ailelerden birinin çocuğu olarak varolan karakterler diğerinde ailenin annesi ya da babası oluyor, devamlı olarak olayların içinde olan karakterlerden biri ilk romanda yaşamaya devam ederken diğerinde korkunç bir şekilde can veriyor, bir diğer karakter ise iki romanda da hayatta kalmayı başarıyordu.
Her iki romanda anlatılan hikâyelerin paralel evrenlerde yer aldıkları için kesiştiği ya da her iki romanda da kötülüğün kaynağı olan ve artık üçüncü bir paralel evrenden geldiği genel kabul görmüş Tak adlı varlığın, hapis kaldığı diğer evrenleri ele geçirme çabasının anlatıldığı gibi, on iki yıldır tekrarlanan yorumları bir kenara bırakırsak, söz konusu iki roman, yazarın mahlas kullanmasının bazı durumlarda ne kadar gerekli ve isabetli olabileceğine iyi bir örnek. Günümüzde artık bu tarz oyunlar Lost örneğinde olduğu gibi, internet forumlarında tüm dünyadan meraklılar tarafından imece yöntemiyle hızla çözüldüğünden olsa gerek, her iki roman da şimdi birbirinden tamamen farklı kapaklarla ve Stephen King’in imzasıyla basılıyorlar.
Düzenleyiciler’in bu baskısındaki okuru sık sık romandan çıkmaya zorlayan, örneğin: “… o küçük çocuk dapnun gibi… Otistik bir çocukui ama…” (s. 91); “O zavallı kızı orada övkcene bırakamazdı.” (s.95); “… kızın saçlarım çekip…”(s. 98) ya da “… Johnny’nin tanı kulağının dibinde patlamıştı.” (s. 99) gibi tarayıcı Türkçesi’yle soslanmış cümlelere karşın, Düzenleyiciler ve Yaratık Stephen King’in okura oynadığı bir diğer incelikli oyunun, ona özgü bir bulmacanın çözmesi son derece keyifli iki parçası. Alıntılarda yer alan tuhaf kelimeler de bu yazının basit enigması olsun, yazarının elinden daha iyisi gelmeyeceğine göre.
Bir de kendime soru: Peki, Steven Pressfield adlı, Trinidad doğumlu Amerikalı bir yazar olabilir mi yahu?
İnkılâp Kitabevi